14 Mart 2014 Cuma

Merhamet BİTTİ

Kaybettiğimiz ve bunu gizlemek için en çok çaba sarf ettiğimiz yanımız Merhamet'imiz. Üçüncü sayfa haberlerine duyarlılığını kaybetmiş bir insan nesliyiz artık. Önce algılarımızla oynandı, düşüncelerimizin peşi sıra. Şimdi ise duygularımız allak bullak. Kendi duygularımızı tanımlayamıyorken karşımızdakilerinkine güvenmek en büyük lüks bizler için.

Bu blog hayattaki her şeyi kritik etmek üzere kuruldu. Hayatımızı bir ayna gibi olmasa da puslu ve kurgulu şekilde yansıtan dizileri eleştirmek de bu bloğun içeriğinde olacaktır. Başladığından beri senaryodaki diyalogları, karakterlerinin kendine has ve sert gerçekleri, zaman kaymaları ile diğer projelerden ayrışarak takip ettiğim bir iş olmuştu Merhamet. Küçük oyuncularının safiyane halleri, ana oyuncuların bilindik yüzlerinin önüne geçebilmişti. Yan rollerin güçlü duruşları ve oyunculuklarla pekiştirilmesiyle de farkını ortaya koydu.Hande Altaylı'nın Kahperengi romanından uyarlanan İbrahim Çelikkol ve Özgü Namal'ın başrollerini üstlendiği Merhamet dizisi 44.bölümde final yaptı.



Maalesef ki hayatımızın geçmemiş gerçeklerinden biri olan aile dramlarında yer alan; içkici, dayakçı baba, saf ev kadını anne, köşeyi dönmek için fırsat görülen oğlan çocuğu, hayata kafa tutan, tuttukça ezilen ortanca kız ve tekne kazıntısı şaşkın ufak kızla karşı karşıyaydık bu hikayede. Her hesaplaşmada daha hırslandığımız baba figürü her fırtınanın yaptığı gibi esip gürleyip zaten hırpalamakta olduğu aileleri dağıtıp kendine mutlu bir yol çizer arkasındakileri düşünmeden. Mantığı hep ağır basan ortanca kızın hayatla savaşı herkesi taşımaktan yorgun düşer ve yalnız kendi için devam eder. Aklını hayat meşgul ederken kalp kırıklığı ilk ve tek aşkı da ayağına dolanmaktan geri durmaz tabi ki.

Temeli ortanca kız Narin'in ailevi dramıdan yola çıkan hikayeyi dizi haline getirenler; yapımcı Gül Oğuz ve senarist Mahinur Ergün'ün yanında yönetmen olarak Çağatay Tosun var.  Dizi sektöründe en çok eleştirdiğim şey saçma sapan projelere yatırım yapıp onların tutacağına olan inançlarıyla ahaliyi zehirlemekte ısrar eden yapımlardır. Sonucu yalnızca tahmin ederek yatırım yapan yapımcıların ödemesi gereken plastik çataldan, bonservis ücretine kadar yükselen tedarik zincirini karşılamak için dizilere reklam arası sandeviç muamelesi yapmalarına değinmiyorum bile. #yerlidiziyersizuzun olabilir fakat bunun nedeni piyasanın uçuk şartlarıdır. Kullanılan en küçük çöpün bile dizi tuttuktan sonra ticari malzeme haline getirildiği ve en fazla da korsancıları sevindirdiği televizyon odaklı günümüz şartları bu mali karmaşaların temel kuyusu.

Diziye dönecek olursak; ilk adı Babür'ken Sermet Karayel adını kendine yakıştırıp bir para babası haline gelen çiftlik çalışanının oğlu romanda hiç yer almıyorken dizinin temel taşlarından biri. Mustafa Üstündağ'ın Abimmm filmindeki performansı üstüne rezidans dikmesiyle de en gözde karakterlerden biri haline geldi. Benim asıl dikkatimi çeken şey yardımcısı Ali'nin projedeki yeri. Bora Koçak'ın canlandırdığı rol dizinin son karesine kadar bulunduğu her kareyi izlenir hale getirdi. Hazırcevap karakterinin yanında uslanmaz patavatsızlığı da gerçekçiliğini arttırdı tabi ki. Yasemin Allen daha önceki projelerde biraz mıy mıy karakterlerle boğuştuktan sonra psikolojik sorunları olan Irmak karakterini bu kadar iyi oynaması eğitiminin başarısı sanırım. İbrahim Çelikkol ise Kasabanın zengin çocuğu liseli Fırat'ı oynarken hakikaten mızmız bir ergene dönüp İffet dizsindeki ağırlığından silkelendi. Narin'in annesini canlandıran Ayşegül Cengiz Akman'ın karakter oyunculuğu ise takdire şayan...

Benim bu dizi izlememin en büyük nedeni ise Burçin Terzioğlu'nun canlandırdığı Deniz karakteriydi. Kendisine de instagram ve twitterdan ilettiğim gibi oyunculuğu, güzelliğini Ezel'deki Azat karakterinde izledikten sonra bu rolle yine kendini göstermeyi başarmış. Deniz karakterinin dünyayı etrafında döndüren neşeli, sevgi isteyen, kafa tutan hallerini yaşayan hatta bize yaşatan Terzioğlu'nu tekrar tebrik ediyorum.

Çağatay Tosun'un son zamanlarda popüler olan zaman kaymalarını tadında ve yerinde kullanması, dizideki güncel durumla ilişkilendirmesi hatıra gibi değil geçmişle yüzleşme olarak kullanması diziye çok şey katmış. Kimsenin geçmişsiz olmadığını ve aklanmanın mümkün olduğu dünyada sıyrılmanın sonuç vermediğini göstermiş. Senarist Mahinur Ergün'ü özellikle Ali-Sermet ve Deniz-Sermet diyalogları için tebrik ederim. Lafı dolandırmadan, karakterlerinde güçlü kurguladığı için büyük sözler söylemesini beklerken kurdukları basit cümlelerin ne kadar önem arz ettiğini gösterdi.



Dizinin ortasında ortadan kaybolan karakterler de olmadı değil tabi.  Es-Es ile adını duyuran Ahmet Rıfat Şungar, ilk diziye girdiği bölümleri baya sarstıktan sonra son 5-6 bölümde bulut olup uçtu sanki. Kıvanç Kasabalı'nın intikam amaçlı karakterlerin hayatlarına karıştığı Sinan'da uzun bir süre dizinin gündemini dalgalandırdıktan sonra öldü. Yan rollere önem verilen proje de Rus ortağı tehdit için kaçırılıp Sermet'in bırakamadığı küçük kız da sona yaklaşırken diziden ayrıldı. Deniz ve Irmak'ın tek yakınları her şeyi halleden sakin amca, Irmak'ın nişanında büyük bir olayken Deniz'in evlenme mevzusunda adı dahi geçmedi. Son anda gemiye atlayan Naz Elmas ise dizinin hatırlanmayacak kısımlarından biri oldu sadece.

Klasik aşk çemberlerinden çok daha arapsaçına dönmüş olan hikaye zaman zaman yalan ve entrikalarla klasik dizi formatına bürünse de geçmişe dönüş sahneleri bu buhrandan kurtarıyordu bölümü. Ne kadar insanlıktan çıkmış olursa olsun yaptıklarının insani duygular için olduğunu iddia edenlerle tekrar karşılaştırdı bizi dizi. Türk kadınlarının karizmatik, korumacı, sahiplenici erkek rol modelini ne kadar inkar etse de sevdiği aşikarken Mustafa Üstündağ'ın Burçin Terzioğlu ile karşılıklı paslaşarak gerçekleştirdiği aşkın çekim alanı diziye Narin-Fırat aşkından daha çok şey kattığı görüşündeyim.

Son üç bölümde Sermet'i kendi karanlık hayatından sıyrılıp aşkın peşinden sürüklenmesine, karakterlerin hayatını yoluna sokmasına ve gereksiz dalgalanmalara veren kadro son bölümde bir sezonluk atraksiyona imza attı. Doğum, eğlence, gerginlik, komedi, ümit, çatışma, tatil... hepsini bir bölümde verdiler hem de son dakikalarını bol bol kullanarak. Çatışma sahnelerinde biraz aşırı operasyonel görüntüler olsa da Ali karakterinin Polat vari hareketleri yine durumu kurtardı. Aileleriyle boğuşurken aile haline gelen Deniz-Narin'in hikayesi haline gelen dizinin sonu da ikisiyle oldu. Hikayenin ağırlığının aksine ferahlatıcı bir sahil görüntüsüyle veda etti dizi.

Sorgulamamız, tartışmamız, göz önüne almamız gereken bir çok şeyi ortaya koyarken aynı zamanda özgürlük, medeniyet diye tutturduğumuz şeylerin insanı ne kadar yabanileştirdiğinin de bir kanıtıdır bence. Hele ki Narin'in son sahnelerde söylediği "bedeninden daha ağır bir insan oluyorsun." cümlesi derinine inildiğinden çok daha fazla anlam içermeli bence. Bir dram yığını içerisinde ezilmiş tüm bireyler kendini kurtarmayı başarmak sanarken savruluyor. Arka plana attığımız her şey yine ayağımıza dolanacaktır, hele ki çözülmemiş onca mevzumuz varken kendimizle.

Kabullenişimiz de, itirazımız da haksız olabilir fakat bunu düşünmek istemeyiz asla. İşin en garibi ise her ne yapmış olursak olalım affedilebileceğimizi düşünmek isteriz. Bunun rahatlığıyla da yüzsüz yüzsüz hayattan her istediğimizi elde etmeye kalkarız. Yaptıklarımız için başkalarını suçlamak ya da kendimizi suçlayıp ezilmekte bir seçenektir tabi. Sonuç hiç de iyi bitmeyen seçenekler. Merhamet bir kadını elde etmek için, bir erkekle olmak için, para için, kurtulmak için, yeniden yaşamak için, barışmak ve affetmek için sahip olmamız gereken en önemli şeylerden biri. En çabuk tükettiklerimizden de biri aynı zamanda. Süs köpeklerini çantalarında taşıyıp cam silen çocuklara taş atan yeni tiki neslimiz gibi merhamet sahibi varlıklar da var tabi. Her şeyi yanlış anlıyoruz sonra da yalnızlığımıza suçlu arıyoruz.