8 Şubat 2015 Pazar

Pucca'nın Fosforlu Günlükleri

Dizüstü Edebiyat Serisi günümüz insanının ekranlara bağlı hayatının
son ürünlerinden biri. Bu seride blogları ve tweetleriyle on binlerce
insana ulaşan internet fenomenlerine kitap yazdırdılar. Basıldıkları
ilk günden en çok satanlar listesine giren kitapların teknoloji nesline
okumayı sevdireceği ümidine kapılmıştık. Keşke kapılmasaydık.
Sosyal medyayı ele aldığımız bu sayımızda Dizüstü Edebiyat Serisi’nin
parlayan yıldızlarından, sosyal medyanın kraliçesi diye tanımlanan
Pucca’nın kitaplarını ele aldık.

İnternette her konu hakkında aklına estiği gibi çekinmeden yazan Pucca, kitaplarında aynı şeyi kendi hatıralarından yola çıkarak yapıyor. Hikayesindeki insanlara takma isimler koyuyor ve onları detaylı şekilde tanımlayarak gözünüzde canlandırmanızı sağlıyor. Günlük konuşma dilini kullandığı için, blog yazılarını okumayanlar dahi Pucca’nın kitaplarındaki akıcılığa kendini kaptırabiliyor. Lise döneminden üniversite yıllarına ve sonrasına kadar başından geçen her romantik durumu bir komedi filmi edasıyla anlatıyor Pucca. İşin komedisini çoğu zaman etrafa bol bol saçtığı küfürlü ifadeler sağlıyor. Malum günümüz insanının komediden anladığı artık İnek Şaban’ın tüm filmde üç kere ettiği küfürlerden çok daha fazlası. Pucca da, televizyon ünlüsü olan Sabit Kanca gibi tiplemelerin peşi sıra giderek bu durumun ekmeğini yiyor.
“Çift değilseniz hiçsiniz!” imajının kafalarda yer etmeye başlaması internetten çok daha eski zamanlara dayanıyor. Anaokuluna giden çocukların dans ettirilmesi, büyüdükleri zaman evleneceklerine yönelik şakalar yapılması, ortaokul yıllarında kızlar ve erkeklerin hormonel durumlarının komedi malzemesi yapılması bu durumun önünü açan şeylerden. “Aşk” hayatın anlamı, her insan hayatında en az bir on beş kez yaşamalı ama gerçek aşk bir kere gelir onu bulmak, geldiğinde de hazır olmak için ön denemeler yapmak gerekir. Bunu ben söylemiyorum tabi ki. Verilmek istenen algının cümleye dökülmüş hâli benim yazdığım. Pucca da tam bu algıya uygun olarak bir genç kızın başından geçen gönül ilişkilerini, kız arkadaşlarıyla arasında geçen konuşmaları, erkekleri gördüğü zaman düşündüklerini, ailesiyle geçirdiği krizleri açık açık kaleme almış.
İlk kitabı Küçük Aptalın Büyük Dünyası’nın on küsürüncü baskısı tükenmeden “Ve Geri Kalan Her Şey” basılarak serinin devamının geleceğinin sinyalleri verildi. “Allah Beni Böyle Yaratmış” kitabında, üniversite yıllarında dört sene boyunca Ankara’da geçirdiği dönemi ve tabi ki sevgilisini ele almış. Bebe ismini taktığı, gülüşü aklını başından alan ama tek kaşlı bu arkadaşı Pucca şöyle tanımlıyor kitabında;“Ayaklarına kadar uzanan simsiyah montu ile Kenan İmirzalıoğlu’nun içerisine bisiklet pompasıyla hava basmışlar gibi duruyordu.” Günlüklerinin dördüncü kitabı “Ay Hadi İnşallah”ta ise Pucca diğer kitaplarında da bahsi geçen Ceri ile yaşadıkları bir dargın bir barışık aşklarını anlatmış. “İskambil kâğıtlarından ev yapıyorum kendime Valeyi saklıyorum, Kızı kıskanıyorum, Asla hayaller kuruyorum. Hep bir şeyler eksik kalıyor, sayılar başımı döndürüyor. Fal bakıyorum maça aramızı bozuyor, papaz kaçıyor. Ve ben kâğıttan evin içine bir türlü sığamıyorum…” diye anlatıyor hâllerini Pucca. Evlilik için önündeki engelleri aşmaya çalışan Pucca, duvağa ulaşmaya kesin kararlı olduğunu gösteriyor okuyucularına.
Pucca’nın ilk kitabında anlattığı Pekmez Bey ile tanıştığı evrelerin ele alındığı bir film çekildi Pekmez karakterini şarkıcı Murat Boz’un, Pucca’yı ise Büşra Pekin’in canlandırdığı film Kasım ayı sonunda vizyona girdi.Üniversite sonrası İzmir’e ailesinin yanına dönen Pucca’nın üniversite aşkı Bebe Ankara’da kalmıştır. Ayrılık evrelerini tek tek geçirerek evden çıkmayan, arabesk müziklere saran Pucca ailesinin zoruyla bir iş görüşmesine gider ve orada Pekmez ismini taktığı biriyle
karşılaşır. Girdiği depresyon döneminde aldığı yirmi kilo ve şapşallıklara doymayan karakteri,Pekmez ile ilgili kurduğu hayallerin önünü tıkamaktadır. Sakarlığı ve şaşkınlığıyla başına bir sürü iş açan Pucca, Pekmez’i ince vücuduyla etrafta salınan Bayan Kaltak’ın menzilinden çıkarıp kendine aşık etmeye çalışıyor. Çirkin Betty vardı eskiden, diş tellerinden, örgülü saçlarından, uzun eteklerinden kurtulup güzelleşiyor ve aşık olduğu patronuna kavuşuyordu. Bu hikayenin uyarlaması daha sonra çok kez yapıldı. Hatta Yeşilçam’da dahi “Ben Dünyanın En Güzel Kadınıyım” repliği ile Perihan Savaş’ın, Oh Olsun filminde de Filiz Akın’ın güzelleşip eşlerini yeniden kazandıklarını gördük.
Günümüz dizi filmlerinde de hâlâ kullanılan çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır; kilo verir, kıkırdamayı öğrenip saçlarınızı açar biraz da makyaj yaparsanız hayat sizin etrafınızda döner mesajını burada da görebiliyoruz. Hatta “Hadi İnşallah” ile aynı zamanda vizyona giren “Deliha”da da bu konu işleniyor.
Kitaplara dönüş yaparsak; dört kitapta da hikaye bir kadının gözünden, etrafında gelişen ve içinde yaşadığı her detayı ele alıyor. Günümüze artık olağanlığın ötesine geçip zorunluluk gibi görülen sevgili müessesesinin etrafında dönüp duran ama bir türlü mutluluğu yakalayamayan Pucca, Ay Hadi İnşallah kitabında nikah masasında hikayenin mutlu sonuna ulaşmaya çabalıyor.“Ne anneler, ne eski sevgililer ne de etrafta dolanan s.tükler! Bu kez başaracam, bu kez o duvağı takcam! Hiçbir şey önüme engel olamayacak… Sen bile! Kaderimde yokmuş, falımda çıkmıyormuş, o adam bana göre değilmiş… Hiiiiiiiiiç anlamam, dinlemem, o adam buraya gelecek! Ayy hadi inşallah!” Geçen sayımızda çocuk gelinlerin dramlarından bahsetmiştik. Oysa günümüzde
okumayı çözüm olarak görmeyip 18’ini doldurmasıyla beraber evlenme niyetinde olanlarda otuzumdan önce evlenmem diyenler kadar fazla. Yani her hâlükârda evlilik kadınların düşüncelerinde geniş bir yer kaplıyor. Pucca’da son kitabında yetişmiş meslek sahibi bir kızın evlilik hayallerini ele alıyor. Diğer kitaplarında okurları tarafından beğenilen üslubunu koruyarak devamlılığını bozmuyor son kitabında.
Twitter ekranı okuyor gibi rahatlıkla hatta daha da sürükleyici şekilde okuyabilirsiniz kitapları. Kişileri ve olayları kendi üslubuyla tanımlayarak oradaymışsınız hissini veren cümlelerde kitabı okumayı kolaylaştıran özelliklerinden.
Edebiyat üstadı dediğimiz yazarların kitapları üçüncü baskıyı göremezken her sayfaya beş küfür, on anlatım bozukluğu serpiştirilmiş kitapların geniş okuyucu kitlesine sahip olması hepimizi düşündürmeli bence. Konuşur şekilde yazmak elbette kötü bir şey değil fakat insanları, hele ki okuyucu ortalamasına bakarsanız örnek alma yaşında olan 13-17 yaş arası kızları, bu şekilde konuşmaya yönlendirmesi kitapların hanesine kocaman bir eksi yazdırıyor. Sosyal medyanın olağanlaştırıp hayatımıza soktuğu şeylerden biri de etkilerinin ne olacağını düşünmeden etrafa saçtığımız sözler. Pucca kitaplarında komedi kisvesi ile normalleştirilmeye çalışılan kadın-erkek ilişkilerindeki esnek durumun altını fosforlu kalem ile çiziyor. Bu durumu normal olarak görüp bu şekilde yaşayan insanlara dışarıdan söylenecek bir şey elbette ki yoktur. Fakat noel dosyamızda da ele aldığımız gibi bizim olmayan şeyleri sahiplenmek konusundaki hızımızı da göz ardı etmemeliyiz diye düşünüyorum.

Sui Zan
Aralık 2014
Turuncu Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder